2 Aralık 2011 Cuma

2.Trimester'a hoş geldiniz:)))

                                            2.Trimester'a Hoş Geldiniz

17.hafta

Hala bulantım devam ediyor ve 1. trimester sonucu -4 kg :) Sevinmedim diyemem çünkü hamilelik öncesi fazla kilolarımı verip


18 Ağustos 2011 Perşembe

3.Ay ve 3.ayın sonu ile 1.Trimester bitiyor ...

                                     3.Ay ve  3.Ayın sonu ile 1.Trimester bitiyor ...

12.hafta

Kırmızı erik kadar olmuşsun bitanem ve ben büyük mü konuştum bilmiyorum ama acaip midem bulanmaya başladım hiç birşey yiyemiyorum öyleki herşeyin kokusunu hisseder oldum .:( Baban bu hafta  usg ile sana bakacak .Çok şanslı çünkü senin oluşumunu net şekilde izleyebiliyor


13.hafta

Seninle ikili test yaptık annecim .Test sonucunu rahat şekilde bekliyorum .Seni Allaha emanet ettim .Şu haziran ayı bitsede rahat rahat dolaşsak seninle.Sana hala Fetus diyorlar ama insana daha çok benzemeye başlamışsın .Gözlerin kafanın yan taraflarından ortaya kaymaya başlamış .Kulaklar normal pozisyonuna gelirmiş.Bu arada sana bir sır vereyim mi bebeğim ; Baban cinsiyetini öğrendi .Erkek olacakmışsın .Benim kurabiye adamım .Bu ismi sana Belkıs teyzen taktı .

14.hafta

Canım oğlum , Anne olmak zormuş kusmaktan hiç birşey yapamıyorum .İnsan günde 5 öğün kusarmı ? .İnsanın içine endişeler kaplıyor .Sana nasıl ebeveyn olucaz,geleceğini iyi sağlıyabilecek miyiz? ,İstediklerini alabilecekmiyiz ve seni istediğimiz gibi büyütebilecek miyiz?


15.hafta

Canım bu hafta ilk defa aşerdim o da .Antep salçası oldu .Anlamıyorum normalde tuzluyu hiç sevmem neredeyse tuzu yalayacak gibiyim .Kendimi kurban bayramı öncesi koyunlara tuz yalatırlar ya onun gibi hissediyorum .Umarım onlar gibi şişmem ve tartıda ağır gelmem :)Salatalık ve tuz en iyi arkadaşım .Sana yiyebildiklerimi söylesem benim nasıl ayakta kaldığıma şaşarsın küçük kurabiye adamım .
Salatalık, Salçalı ekmek, Limonlu soda ve Algida limonlu dondurma :)) bunları yiyebiliyorum .Ve hertürlü kokudan tiksiniyorum :( Kötü koku aklına gelmesin sevgili oğlum .Babanın kokusu benim için dünyanın en güzel kokusudur ama bu ara o bile fazla geliyor ...

16 hafta :

Kurabiye adamım sanaiki isim koymaya karar verdik ve ilk isminin KAYRA olmasına .Anlamı ise Allahtan gelen müjdeli haber ve lütuf demek .Sen bizim için gerçekten çok sıkıntılı bir anımda müjdeli bir habersin ve lütufsun birtanem.2. ismin konusunda Berk, Kağan ve babanın yoğun baskısı olarak İsmail koyma ihtimallerimiz var .Oğlum Anne olmak zor diyorum ya inan yakınmıyorum zevkle yoksa bütün ağzımdaki dişlerim ön dişlerim bile çok ağrıyor .Ağrıkesici de alamıyorum .İnan buzla uyuyakalıyorum .Zevkle çekilmese bu ağrılara , bulantıya katlanmak mümkün değil .Bu hafta itibari ile test sonucunu aldık ve test sonucun iyi çıktı birtanem.Seni allaha emanet ettiğim için çok rahatım ama inan elimden gelenin fazlasını yapıyorum ..

2.Ay biterken

                                           2. Ay biterken          


Bugün 2 .ay bitti fasülyem .Artık fasülyeden incir büyüklüğüne eriştin ve  2 aydır büyüyorsun, gelişiyorsun. Doktorla randevumuz 1 ay sonra canım.Bu ay itibari ile , seninle test yaptırıcaz senin dıdakların gelişimin tamamlanacak diş yerlerin belli olmaya başlayacak .Ve yine bu ay sonu itibari ile senin cinsiyetin belli olacak bekliyoruz incirim benim .Bu arada baban ultrason makinasını neredeyse eve getirecek.Hatta laptop gibi olanlar varmış eve getirip bakmayı önerdi ama ben her ne kadar merak etsemde yanaşmıyorum .:)

İnsan hamile olduğunda herkese mutluluğunu söylemek ve bebiş için birşeyler almak istiyor ama bu süreç biraz tehlikeli ve erken olduğu için biraz sakin geçmek zorunda kalıyor .2.trimestre sonu gibi alışveriş yapmak daha doğruymuş umarım dayanırım .Şu 3. ay dolsada artık söylesem herkese benimde bebeğim olacak diye ...

Şuan herşeyi çok rahat yiyorum hiç midem bulanmıyor çok rahat geçireceğim sanıırm ..


Umarım bebeğim iyidir yerinde  rahatdır. Şu ameliyat dönemimim bile anlamı var diye düşünüyorum .yoksa benim gibi hareketli biri seni bilmeden tehlikeye atabilir miydi acaba ? böyle yatmam iyi sanırım .Sen rahatsız olma diye ani hareketler yapmamaya, çalışıyorum.

Hamilelikte 1.ay ,2.ay ve 3. ay

             
                                       aaaa  HCG Pozitifmiş yani ben HAMİLE miyim ????  :)))

Hamileliği 3 ayrı  trimester 'a ayırmışlar  bana göre  de bu 3trimester şöyle oluşuyor .
1.trimester  Hamileliğin vücut tarafından hazırlanması , alışma dönemi vee kadınların hormondan ibaret olduğunu kabullenmesi .
2.trimester En rahat olunduğu ve en zevkli dönemi
3.trimester ise hem bebeğin hem annenin hadi artık bitsin dediği dönem .

Hamileliğimin en hatırlamak istemiyeceğim ayları ilk 3 ayı diyebilirim .Hamileliğimi 7.haftasında öğrenmiş biri olarak ilk 1.5 aydan muafım :) İlgisisizlık yada bilgisizlik değil sadece kötü bir döneme denk geldiği için fark edemedim . Ameliyata girmeden testlerini yaptırmış ve sonucu negatif olması sonucu her iki bileğinden ameliyata girmiş biriyim.Ameliyat sonrası çok ağrım olduğu gibi her iki elimi kullanamadığım için yatağa mahkumdum diyebilirim .O dönemde şimdi sebebini algıladığım Sürekli uyku halini farklı nedenlere yormuştum .ilk haftalarda  sürekli uyumamı Anestezi hekiminin ve ekibine bağlamıştım :))Ne anestezi ekibiymiş ,Ağrı çekmemem için ne verdillerse hala bebek gibi uyuyorum helal olsun diyordum .Sonraki haftalarda yıllarca çok yorulmuşum hem bedenen hem beynen yorgunluktan bu diyordum bir sonraki hafta ise ee iki elim atelde yapacak birşey yok uyuyorum diyordum ...Sonra doktor bir ablam gelip hamilelik testi yapmamı önerdi ..İyide ameliyata girerken yaptırdım ee sonrasında da süre çok az diye geçiştirdim ama o inatla idrar ile yapılan testlerden getirdi ve denememi istedi . Bir gün denemeye karar verdim ama sırf merakı gitsin diye ...Yoksa ben emindim yani hamile olamazdım :))

Testi denedim aa çiftt çizgi yani pozitif çıktı ..Verirken testin 2 ay süresinin geçtiğini ama yinede kullanılacağını söylemişti ..Sonuç pozitif ya test bozuk dedim eşime pozitif ama test bozuk sen bana yenisini alır mısın dedim ..O da bunlara güven olmaz ama hadi alayım dedi.. Yeni test saniyesinde kırmızı ve  çift çizgi çıktı amann bu testlere güven almaz yanlıştır dedik ama bir tarafımızda acaba dedi çünkü ben hala ağrı kesici, antibiyotik üzerine gribim diye tamiflu almaya devam ediyordum yani almamam gereken herşeyiiii........

Gece saat 22:00 Devlet hastanesinin yolu tutulur kan verilir ve sancılı 40 dakika beklenir ...Eşim radyolog olduğu için USG ile bakalım beklerken dedi. .Kendisi hamilelik kesesini görmüş ama heyecandan farklı mı gördüm boş yere ümitlendirmeyeyim diye söylememiş bu arada USG rahat çıksın diye  içiğim 1.5 litre vişne suyu ve yarım litre su ile yerimden zor kalktım :) Sonucu almaya gidemiyeceğimi söyledim eşim gitti ve elinde kağıdı salllaya sallaya geldi .Hatırladığım pozitif mi diyorum 1000 diyor canım pozitif mi diyorum 1000 diyor önce anlamadım HCG değerini söylüyormuş ..Şaşkınlıkla hamile olduğumu öğrendiğimizde ikimizde ağlamaya başladık ..O gün hastanedeki en mutlu insanlar bizdik sanırım ..İnsanlar acilden geçerken ve servislere giderken şaşkın şaşkın bize bakıyorlardı biraz utandım öyle hoplayıp zıpladığıma ama içimdende haykırmak istiyordum ...Gece saat 24:00 civarı bizim ufaklığın anneannesini , babaannesini ,dedelerini , teyzesini ve halasını aradık ...Hepsi çok sevindi nasıl yattığımı ve sabahın olduğunu  bilmiyorum ...

Ertesi gün sevincimin yerini korku aldı....Eee ben hamileyken ameliyat olmuşum  .Genel anestezi aldım ,antibiyotik,analjezik ,tamiflu vs vs vs...Eee bebeğime zararı ???? Hemen bulunduğumuz il olan Trabzonda özel bir hastanedeki doktora gittik ..Aman yarabbi hipokratın yemini yerine merkez bankası yemini etmiş.Empati ,sempatiden nasibini almamış derdi ne kadar kısa sürede ne kadar çok hasta bakarım yaklaşımlı  bayan doktor bize  ilk cümlede bebeği aldırmamızı öğütledi ...Eee yer karadeniz doğum oranı yüksek sorunsuz hasta varken neden uğraşsın değil mi? içeri girmem ,sekreterin formu doldurması , sedyeye yatmam ( iki elim atelde kendim ne yatabiliyorum ne kalkabiliyorum , USG ile bakması kalp atışını dinletmesi ,üzerimi toplamam , bebeği üniversiye gidin baktırın gebeliğe son verin demesi bir ssürü test toplam 11 DAKİKA ........!!!!!

Kendisi de doktor olan eşimde bende şoktayız  hani deontoloji , hani özel hastanede olmamız hani ilk gebeliğimize olan yaklaşım ....Hiç biri yoktu ve ortam hijyende değildi  ..Hatırlamak dahi istemiyorum ...Öyleki  bebişin kalp atışının tadına bile varamadık ...Doktorun odasından çıktık testleri yaptırmayacağımızı , doktordan memnun kalmadığımızı belirtip ayrıldık ..Sonra Arkadaşlarımızdan anestezi hekimi olanına , kadın doğumcu ablamıza ve ameliyat olduğum anestezi ekibinin kullandığı ilaçlardan genetik doktoruna danışıp rahatlayıncaya kadar 1 hafta korkulu bir dönem geçti....

Sonraki hafta şimdiki doktorumuzu bulduk iyi bir bilgilendirme tatlı bir yaklaşımla bizim fasülyenin  kontrollerine başladık şekilsel ve boyutsal mercimekle fasülye arasında olduğu için  ona fasülye adını taktım :))

Benim minik tatlı fasülyem hoş geldin aramızaa



PİDEZZA

                                                                     PİDEZZA
                                                         
                                                            Nam-ı diğer PİDE PİZZA



                    Hoş geldi hatta yavaş yavaş sonuna geliyoruz mübarek  Ramazan ayının .Ramazan denilince pide ve güllaç ilk akla gelenlerden olur .Bizim evde de durum aynı pide Ramazanımızın baş aktörü. Ekmeğin yerini pide alıyor özellikle şöyle fırından yeni çıkmış miss gibi kokan pideye dayanamıyoruz .İnsan aç olunca o kokuya dayanamıyor ve alıyor sonuş ise  yiyebileceğimizden daha fazla pide ....
Pide sıcakkken çok güzel ama soğuduğunda hatta ertesi güne kalıyorsa ekmekten daha çabuk bayatlıyor hele birde 2 gün beklemişse vay o pideyi yemeğe kalkışanın haline ..

Durum böyle olunca atmaya kıyamadığın pideleri değerlendirmek zorundasın :) Bende pideler atılmasın diye kafama göre bir tarif geliştirdim hem iftarda hem sahurda çok beğenildi .Yapımı  çok kolay olduğu için zevkle yapıyorsun artı dolaptaki herşey malzemen olabiliyor.
Ben Ramazan boyunca 6-7 kere yaptım hepsi de farklı çeşit oldu .Gelelim Pide pizza benim deyimimle PİDEZZAnın tarifine ;


Malzeme :

Pide
kaşar peyniri
Telli trabzon peyniri
zeytin
sucuk
yeşil biber
Labne peyniri
mısır


Sosu için ;
2 kaşık salça
2 kaşık yağ ( Ben hiç koymuyorum )
3-4 adet olgun domates
3-4 adet salçalık kırmızı biber
1 kaşık şeker
1 kaşık sirke
tuz
karabiber
köri
yenibahar
nane
kekik
fesleğen ve sevdiğiniz tüm baharatlar
acı biberyada kırmızı pul biber


Sosun Yapılışı :

Domates ve salçalık biberleri minik minik doğrayın .Sos tenceresine arzuya göre 2 kaşık yağ koyun.Yağ kızıdktan sonra salçayı eritin üzerine domates ve biberleri ekleyin .Tuzunu , şekerini,sirkesini ve tüm istediğiniz baharatları koyup kaynamasını bekleyin ve ılınması için biraz bekletin .

Pidezza'nın Yapılışı :


Pideleri kare şeklinde kesmeye çalışın yada doğal haliyle kalsın .Sonra pideyi ortadan  ikiye kesin böylelikle hamur kısmı daha incelmiş oluyor ikiye ayırdığınız pideleri suya tutup hemen çekin çok ıslanmasınlar ama kuruda kalmasınlar .Tepsiye yaglı kağıt dizin yada borcama  öylece yerleştirin ve üzerine hazırladığınız sondan bolca dökün  yada bu işlemi tersten  yapabilirsiniz .Yani pideleri sosun içine batırıpta pideleri tepsiye de dizebilirsiniz.Üzerine ben dolapta kaşar yerine trabzon telli peyniri  olduğu için telli peynirden koydum .Sucukları ince şeritler halinde kestim  yerleştirdim .Mısır ekledim . Yeşil zeytin koydum .Renk versin diye ince şerit halinde yeşil biber koydum .En üstüne de dolapta yarım kalan Labneden çay kaşıkları ile azar azar Labne peyniri koydum .Sonra hazırladığım pizzamı 10-15 dakika 150-180 C sıcaklığındaki fırına koydum ve peynirler eridiğinde çıkardım .Yumuşak ve inanılmaz lezzetli pidezzalarım oldu : ) Gerçekten pizza tadında ...Afiyet olsun

20 Mayıs 2011 Cuma

Alkollü Trafik canavarına meze olurken!!!!!

                                  Alkollü Trafik canavarına meze olurken!!!!!



Dün geceyi hatırlamak dahi istemiyorum ...Geçirdiğim operasyon sonrasında uzun zamandır raporlu evde iyileşmeyi bekliyorum ..Bu sırada uzun süredir dışarı çıkamadığım ve bunaldığım için eşim bana biraz hava aldırmak ve tatil gününün tadını çıkarmak  için  arabamızla gezintiye  çıktık. Yakın mesafedeki  arkadaşımızı görmeye gittik ve güzel vakit geçirip geri yola koyulduk ...Uzun zamandır dışarı çıkmadığımdan gün beni çok yordu evimize varmamıza 2- 3 km kalmıştı ...Çift olarak emniyet kemerlerimizi şehir içi ve dışında takmayı adet edinenlerdeniz ve iki defadır bunun ne kadar doğru bir hareket olduğunu deneyimlerle anlıyoruz..

Karadenizde  yaşam gerçekten hızlı , insanların kanı yerinde duramıyor öyleki ışıklarda beklemek zaman kaybı bile gelebiliyor ne gerek varki yetişmemiz gereken her daim bir yer varken ışık da beklemek de ne....

İstanbulda yaşarken bende eşimde EDS 'den dert yanar dururduk  bırak kırmızıda geçmeyi sarı görünce zınk diye durman gerekirdi çünkü 1-2 saniyede kırmızı oluyordu .Başlangıçta  tüm İstanbullularla beraber alışıncıya kadar zorluk çektik ve söylendik hatta  1-2 defa takılıp eve bizimde cezalarımızda gelmişti. Ama Kasım 2010 tarihinde Trabzon'a taşınınca yaşasın kurtulduk EDS olmayan şehir demiştik ...

Erken sevinmişim  keşke tüm şehirlerde EDS olsa bizde ceza yeme bahasına da olsa güvenle yaşabilsek....


Dün gece saat 23:00 civarıydı Trabzon'un en büyük ilçesi olan Akçaabat dan evimize doğru seyir halinde idik ...Kırmızı ışığı görünce her bilinçli  canını ve sevdiklerini düşünen  insanlar olarak durduk ve yeşil ışığı beklemeye başladık . O an birşey oldu sadece sırtımda bir basınç ve ağrı hissettim .Arabadan can havli ile inince olayın idrakına vardık . Arkamızda pert olmuş beyaz bir broadway vardı arabamızın tamponu  yerde etrafta cam kırıkları ve olduğumuzdan yerden 3-4 metre daha ilerideydik .Biz ışıklarda beklerken arkamızdan tüm hızıyla bize vurmuş ve bizi yaya geçidinde de öteye savurmuştu .O şok ve korkuyla indiğimizde bağırmaya başladık siz  kırmızı ışık tanımazmısınız nasıl insanlarsınız vsvsvs diye...O an sürücü koltuğundaki 35-40 yaşlarındaki kır saçlı koyu tenli adam yalpalayarak ve dili sürçerek birşey olmamış işteeeeeee diye birşeyler geveledi..Sürücünün yan koltuğunda oturan yabancı uyruklu olduğu belli olan kadın ise eliyle kafasını tutuyordu .Ön camları kırılmıştı .O an adamın kör kütük sarhoş olduğunu anladım eşime de adamlar sarhoş, adamlar sarhoş  alkollü hemen alkol testii diye şoktan tekrarlayıp duruyordum eşim o arabaya dogru gitti önde sarhoş gözüken başından yaralanmış kan içindeki kadının yaralı olduğunu söyledi..Hemen polisi aradık ve 2-3 dakikada polis ve ambulans geldi ...Yaralı kadın ve adamı ambulans'a bindiler biz arabamız sayesinde yaralanmamıştık.Fakat sürücünün yaralıdan çok alkollü olduğu için olay yerinden uzaklaşma niyetinde olduğunu sonradan anladık .

Korkudan eşim ve ben şoktaydık çünkü arkamızdaki bize çarpan araba darmadağındı , her yere cam parçacıkları dağılmıştı , yerde  plaka vardı bizimki sandığımızdan kaldırdığımızda 28 numaralı bir plaka olduğunu gördük bize çarpan arabanın plakasıydı... , yerden arabımızın tamponunu kaldırdık  ve öylece birbirimize bakakaldık.Her yer darma duman , insan kalabalığı , konuşan insanlar , ambulans , polis ve sağ sağlim olduğumuza hala inanamıyorduk....

Polis bize çarpan arabaya baktığında arabada bira şişeleri varmış .Eşimde baktığında ön sürücü koltuğunda bira şişelerini görmüş.Polis iyi olduğumuzu görünce şikayetçi olup olmadığımızı sordu . Tabiki Şikayetçi olduğumuzu söyledik .İfade vermek ve kaza tutanağı için karakola gittik. Karakolda  karşı tarafı beklerken alkollü şekilde hastanede doktora sorun çıkardıklarını alkol testi yaptırmayı red ettiklerini hatta sürücünün kendisi olmadığını sürücünün kaçtığını söylemiş.Şaka gibi bize çarpacak kadar  sarhoş böyle sinsice plan yapacak kadar ayık...Polis hastane sonrası teşhis edebileceğimizi ve sonradan gidebileceğimizi söyledi saat 02:00 olmuştu  çok yorulmuştuk.O sırada bir gürültü oldu biz sürücü geldi sanarken Giresundan kaza haberini alıp gelen sürücünün kardeşi ve kuzeniymiş .Bilin bakalım gürültünün sebebi neymiş? Gelen yakınları da alkollüymüş ve Trabzon Giresun arası 110 km'yi alkollü ve trafik canavarı şeklinde gelmişler...Bir süre problem çıkardıktan sonra sürücü geldi teşhis ettik uzaktan ve polisle birlikte mağdur olarak hastaneye gittik. Korku dolu gece sonunda 3 gibi evimize gelip kendini bilmez trafik canavarının mezesi olmaktan son anda pas geçip güvenle evimize geliyoruz...

10 Nisan 2011 Pazar

Carte D’oR Serüvenleri 1.Bölüm "Macaron "

Fransa’nın leziz tatlarından macaronu bilmeyen var mı? Ünlü Fransız macaronları, Carte d’Or sıcak tatlılar serisinden çikolatalı macaron ile artık evde de yapılabilecek. Carte d’Or bu eşsiz lezzeti, yoğun ve zengin çikolata seçeneğiyle sunuyor.


2 yıl önce paris'e yaptığımız gezide  Pierre Hermé 'nin ve Ladurée'in  macaronları ile tanışma fırsatı buldum ..Buldum ne kelime sırf tekrar tadabilmek adına 5 km lik yolu tekrar yürüdük :)Herbiri mücevher gibiydi. Hepsini birden yemeye kıyamadık ..Kutusunda özenle taşıyıp her güne kendimizi ödülendirerek keyfine vardık.

Pasta merakımdan sonra birkaç macaron tarifi aldım ama cesaret edip deniyemedim...Gözümde o kadar yapılası zor tatlılardı .Seyahatimiz sonrası İstanbulda macaron avına çıktım Divan pastanesi, Pelit pastanesi ve kitchenette gibi denemelerim olduysa da fiyat harici benzerlik yakalayamadım :)


Macaron ve Cheesecake benim için  gerçekten özel iki tatlı diyebilirim.Ancak usta eller damağımda tadını gün boyu sürdürebiliyor.Böylesine özel  bir tatlıyı Carte d’Or 'un kutusuna girmiş halde görünce  hemen almak istedim..

Carte d’Or beklediğimden  daha  iyi çıktı diyebilirim.12 porsiyon çıkıyor ve   gercekten uğraştığına değiyor .Elime kutuyu aldım ve  mutfakta başladım hummalı bir  çalışmaya . Kutunun arkasında yazanları okudum. Ben macarondan önce arasına koyduğumuz çikolata karışımından başladım ve soğuması için dolaba bıraktım.Tarifte  bahsedilen gibi önce 2 adet yumurtanın beyazını kar gibi olana kadar çırptım. Sonra üzerinde çikolatalı macaron yazan toz karışımı ekleyip önce 1-2 dajika mikser sonrasında tahta bir kaşık yardımıyla karıştırdım.
Hazırladığım karışımı  benden önce deneyen arkadaşımın uyarması üzerine yayıldıklarını duyduğum için karışımı sıkma torbasına doldurup sıktım. Şekiller daha iyi oldu.. Tepsiyi önceden ısıtmadan soğuk fırına koydum ve yazdığı gibi fırının en düşük sıcaklığı beni fırınıma göre  50C ve 50C’de 20 dakika pişirdim. Sanırım bunun amacı kabuk tutmasıydı .Sonra fırını 150 C’ye getirip tam 15 dakika daha pişirdim. Fırının kapağını hiç açmadım .Hafif kabardılar hatta biraz hafiften fazla kabardılar .Sinir olmadım diyemem arasına puding vari çikolata karışımını koyduğumda gercekten iri macaronlarım oldu diyebilirim :) sonraki denemelerimde en minik kek kalıplarına dökerek yaptıgımda şekilsel olarak daha başarılı oldular . Fırından çıktıktan  sonra macaronları soğumaya bıraktım.Önceden hazırladığım çikolata karışımını iki macaronların arasına taşırmadan sürdüm ve tadılmak üzere servis tabağına yerleştirdim.


Bu ürünü denemek isteyenler için kurallara harfiyen uymaları gerekiyor.Şekiller acısından tepsiye yayıldıklarında moralinizi bozmayın küçük kalıplar yardımıyla kesebilir ve düzgün şekiller haline getirebilirsiniz.Tadı gerçekten denemeye değer.






















28 Şubat 2011 Pazartesi

ya SONRA ...


ya SONRA ....

26 Şubat 2011 Cumartesi izledim bu filmi .İki sevdiğim arkadaşım ve ben güzel bir yaylada yaptığımız kahvaltı sonrası yanımızda eşimiz ,sevgilimiz olmadan bayan bayana izlemeye gittiğimiz bir film oldu  "ya sonra". Filme girerken çok beklentimiz yoktu .Filmi izlemeye başladığımda yeri geldi gülümsedim , yeri geldi ağladım ve çokca da kendimi sorguladım ...
Türk sineması son zamanlarda  gerçekten insanın içini ısıtan filmlere imza atmaya başladı. Sinemadan çıkarken yazık oldu  parama ve zamanıma demiyorsunuz .Bu durum oldukça sevindirici o yüzden Korsan film izlemye HAYIR sinemaya gitmeye EVET...

Film'i izlerken yer yer kendimi sorgularken buldum .Eminimki filme giden bir çok Türk kadını filmin bir çok karesinde de kendini görmüştür .Güzel bir flört'ün sonunda benim masalım da evlilikle yani mutlu sonla bitenlerden .Sanırım tam bitiş demek doğru olmaz aslında evlilikle mutlu son değil bir başlangıç yapıyorsunuz. Bizde evlendik ve gerçekten mutluyum .Bizi tanıyanlar bilirler ikimizde birbirimiz için birer hediyeyiz.2.5 yıllık evliliğimizde hala birbirimizin gözünün içine sevgiyle bakıyoruz.(Lütfen nazar değdirmemek için Maşallah diyelim :) )Her ne kadar yaşam kavgası yüzünden bunalsakda birbirimizde nefes alabiliyoruz.

 Durumumuz böyle olacak kadar şanslı olsa da evlendikten sonra eşinin soyadını aldıktan sonra onun hayatını yaşamaya başlıyorsunuz . Hele benimki gibi eşinin mesleği toplumda kabul edilir bir mevkide ise, senin iki üniversite bitirmiş olman yada bir kaç dil bilmen bile anlamsız kalabiliyor. İkinizden biri kariyerine devam edecekse o sen olmuyorsun ;)

Çalıştığım sektöre girerken hayallerim ve de gelmek istediğim bir nokta  vardı...Ama evlendikten sonra gerçeklerle yüzleşiyorsun..Yapmak istediğin işin gereklerinden biri  ayın 15-20 gününü seyahat etmek olup çok yoğun çalışman gerekecek bir iş olursa çocukda yaparım kariyerde demek pek inandırıcı olmuyor .

Çalışan bir bayan olsanda bayansın sonuçta.Türk örf ve anenelerle yetişmişsinizdir ve evine geldiğinde yemek yapmak ,bulaşık, çamaşır ve ütü gibi ev kadınlarının bütün görevleri üzerindedir .Ev hanımından  farkın sadece daha kısıtlı vakitlerde bu işleri yapmak zorunda olmandır.
Hem çalışıp hem evini organize edebildiğinde de madalya veren de olmuyor :) Kapitalizm ve Feminizm'in katkılarıyla diyorum sadece :)

Filmi izlerken Didem (Deniz çakır )bir sahnede saymaya başlıyor ... "Senin ailen,arkadaşların ,senin işin ,senin olmak istediğin yer ,her şey sen  ve senin istediklerin peki ben bu hayatın neresindeyim ? " Filmin sonunda cevabı süper bağlamışlar izleyince görürsünüz:)
İşte bu sahnede ben öylece kaldım gözümden istem dışı göz yaşı döküldü kendime sormaktan bile çekindiğim her soruyu nefes almaksızın sıralıyordu ...Bakışları ,mimikleri harikaydı ...Benim hayatımda da  benzer noktalar var ama filmdeki kadına göre çok şanslı olduğum noktalar var ...Örneğin evlendikten sonra eşim'in isteğiyle İstanbul'un avrupa yakasına taşındık .Şuanda bu geçerli olmasa da eşimin isteğiyle farklı sektöre mi geçsem dedik ,sonrasında her ne kadar eşim  istemese de ve  mecbur olsak da onun mesleki zorunlulukları için istanbul dışında Trabzonda yaşıyoruz .Kısa bir süre sonra  askeri zorunlulukları  yüzünden farklı bir şehirde olabiliriz ve sonrasında uzmanlık sonrası onun mesleki gelişimi için çok daha farklı bir şehirde de olabiliriz... Bunları düşündükçe çok büyük fedakarlıklar gerekiyor ve bunlar ancak sevgi için yapılabilir geliyor....Bazen  bencil olan tarafımız ağır geldiğinde de  "BEN"bunların neresindeyim? ya benim hayallerim!!! diyebiliyorsunuz ...
Allahtan eşim beni takdir eden biri de mutsuzluğum katlanmıyor hatta son zamanlarda hayallerimi benden daha çok sahiplendi ve ,inanın bana yardımcı olmaya çalışıyor diyebilirim .Hayallerimi gerçekleştirmek için ağır ve uzun bir eğitim almam ve bunun içinde uzun bir seyahatde olmam gerekiyor .Evli bir kadınım ve mantıklı düşündüğümde yapılması çok  zor  gözüken hayallerim var  .Hayal olarak kalacaklar sanırım çünkü seçimler söz konusu ...Eğer hayallerimin peşinden gidersem hem çocuk sahibi olmayı ertelemem gerekecek hemde eşimden bir müddet ayrı kalmam gerekecek ...Bunlara değer mi hala bilemiyorum ????
....



Şuan öyle bir dönemdeyim ki  hayatıma yön veremiyorum ve sanki bu benim hayatım değil ...İşime sahip çıktım ve şuan işimden besleniyorum, beni ayakta ve taze tutuyor," İşim" ve "eşim" hayata bağlayan damarlarım oldu . hayatımda ilk defa önümü göremiyorum ,hayatımın algoritmasını çizemiyorum.Hayatıma yön veremeden,  zorunlulukların ve zaman sorununun gölgesinde, şehirden şehire göç ediyorum.
Kendim ve çekirdek ailem  arasında bocalamadayım .Hayallerimi gerçekleştirebilirsem kendi hayatımın dizginini  tutup nadasa bıraktığım  özgüvenimi tekrardan elime alacağım ve kimse beni tutamayacak ....Bu film benim ruhuma çöktü kendimle yüzleştirdi diyebilirim ....


Film'in kendi konusuna gelince  : Adem ( Özcan Deniz)  Didem ( Deniz Çakır) birbirlerini severek evlenen hala da seven bizim sizin gibi bir çift .Uzun flört'ün sonunda birliktelik evlilik ile sonlanmış.Filmde evlendikten sonra AŞK'ın şekil değiştirdiğini ve Sevginin yerini aldığının en güzel örneklerini görebiliyorsunuz.
Adem evliliğinde bütün görevlerini yerine getirdiğini sanıp, asıl eşine olan desteğini yerine getiremediğinin farkında değildir ve herşey mükemmel gidiyor zannetmektedir.. Didem ise özgüveni ni yitirmeye ve  mutsuz bir kadına dönüşmeye başlamıştır.Şans  yüzüne gülmüştür ve kendini tekrar önemli hissedecek büyük bir projeyle yani işiyle hayata tutunmuştur. Masalın diğer prensi olan Cem 'in (Barış Falay'ın) de  Didem'e tutulmasıyla   ( Ezelden sonra onu bu rolde örmek güzel oldu )olaylar farklı bir yöne gitmeye başlamıştır.
Eşi için kendini , hayallerini bir kenara bırakacak kadar cesur ve fedakar olan Didem  bu sefer kendisinin eşinin hayatnın neresinde olduğunu sorgular ? Ve işine sarılarak Adem'den ve hayatından gider .Gider ama kopamaz...Bu sefer beyaz atlı prensinin gelip kendisini almasını bekler...

Bu film de Her gidişin  bir terk ediş olmadığını görebiliyoruz ....İyi seyirler





21 Şubat 2011 Pazartesi

MUTLU YILLAR ANNECİMMM



MUTLU YILLAR ANNECİMMM




Yazmak istediğiniz yazıp yazıp sildiğiniz anlarda cümleler kalbinizden ellerinize dökülemiyorsa bilinki  beyniniz ile kalbiniz bir araya gelemiyordur .Aklınızda benim gibi günlük yapılması gereken işleri  düşünürken yüreğinizde özlem vardır . Çocuk gibiyim özlediğim şeyleri sıraladığımda 30 'lu yaşların kadını değilim de 8 'li yaşların çoçuğu gibiyim. 
Annemi gerçekten çok özledim......

Annemden bu kadar uzak olmak   yüreğimde boşluk yaratıyor .Boşluk büyüdükçe ağırlığı  bütün kasfetiyle üstüme çöküyor.Hergün arasamda konuşmayı çok uzatamıyorum konuşma uzadıkça hırçınlaşıyorum .Hırçınlaşıyorum çünkü  onunla geçireceğim zamanlarımın değerini yeni anlamışken şuan mesafeden dolayı hiç bir şey yapamıyorum. Kendi annesinin eksikliğini gecelerden  uyumayarak çıkaran annemin yerinde olmak istemiyorum .Koskocaman kadın zannederken ana kuzusu olduğunu öğrenmek çok garip geliyor ...

22 şubat 2011 Annemin doğum günü ve ben ondan tam 1049 km uzaktayım ...Doğum gününde yanında olamayacağım . Şuan İstanbulda olup anneme benden daha yakın olan herkesi kıskanıyorum diyebilirim.

Annecim doğum günün kutlu olsun , iyiki doğmuşsun ve iyiki bizi doğurmuşsun .İyiki senin gibi bir annenin evladı olmuşuz.Saatin 23:59 olmasını bekliyorum .Sana ilk sarılıp yanında olamayacağım ama ilk arayan ben olmak istiyorum. Saat 24:00 olduğunda gün 22 Şubat'ı gösterdiğinde ben en mutlu sesimle annemi arayacağım ve mutlu yıllar annem diyeceğim ve gözümden yaş geldiğini belli etmeyeceğim .O da gözünden yaş süzülürken teşekkür edecek ve bana belli etmeyecek ....

Şimdi bu yazıyı okuyan sevgili akrabalarım annemi yarın yanlız bırakmayın .Siz hep birlikte benim yerime annemin yanında olun ki annem bir yanı eksik olurken sizinle yani sevdikleriyle mutlu olsun ...





Annecim Seni SEVİYORUM...

20 Şubat 2011 Pazar

SANCTUM

                                                                     SANCTUM 


18 Şubat 2011 Cuma akşamı bu filmi izlemek üzere Trabzon Forum alışveriş merkezine gittik. Alışveriş merkezinde Cine Bonus da izlemeye karar verdik. Film 3D boyutluydu ve gözlük eşliğinde izleyebileceğimizi söylediler ..

"SANCTUM";Sanctum ingilizcede kutsal yer, girilmesi yasak özel oda anlamına geliyor aslında kelimenin aslı Latince  sanctorum en mukaddes yer; inziva yeri, hususi hücre; harim anlamına geliyor. Sanctum ;"Avatar” ve “Titanic” filmlerinin yönetmeni James Cameron.'un  filmi olduğunu okumuştum ve bu yüzden görsel olarak beklentim oldukça yüksekti. 3D olduğunu görünce de  mutlaka gitmem gerektiğini düşündüm .Görsel olarak beklentimin biraz altında kaldı Avatar'dan sonra beni kesmedi diyebilirim .

Film Aksiyon, macera , dram ve gerilim  tadında .Bazı sahneleri vardı ki gerçekten bizi germeyi başardı. Ancak,filmin bizde biraz aceleye geldiği hissiyatını da uyandırdı. Daha detaylı çekim sahneler olabilirdi.Yinede sıkılmadan izleyebildim. Geçtiğimiz yıllarda eşimle dalış yapabilme şansımız olmuştu. İstanbulda Posedion su altı dalış merkezi ile başladığımız serüvenimiz şansızlıklar sonucunda  tam sonlandı derken... Kaş'da muhteşem NaturaBlue'nun eğitmeni Yusuf Ziya Sulekoglu sayesinde devam etti. Hakkını da yiyemeyeceğim ilk dalış eğitmenim sevgili Gül Erden, koşullar uygun ve yeterli zamanı olsaydı, bize en az Yusuf hoca kadar sevdirirdi su altını :) .

Bu konuda çok çok bilgili değilim ama eğitmenin  verdiği talimatları yapmaya çok hevesli ve sualtını çok sevenlerdenim. Kendimi çok rahat ve huzurlu hissediyorum. Aynı şeyi eşim için söyliyemiyeceğim sırf beraber paylaşmak adına Scubadving'e benimle başladı diyebilirim. Sonrasında yavaş yavaş sevmeye başladı. Dediğim gibi ben sualtını çok sevenlerden olduğum için film bana daha güzel geldi. Ama eşim izlerken bir ara bayağı gerildi neden diye sorduğumda Yusuf hoca bizi Kaş'da  bir vadiye götürmüştü. Uzaydaymışız gibi havada kaldığımız vadiye giderken,  eşim bize belli etmemişti ama akıntı onu bayağı zorlamıştı. Sanırım filmi izlerken o an yaşadıkları aklına geldi ve biraz daha fazla gerildi :)

Gelelim yüzeysel olarak Film'in konusuna ;

Film'in ana karakterleri usta mağara dalgıçı Frank Mc Guire ,usta dalgıç'ın oğlu Josh , ve araştırmanın finansörü Carl Hurley,Carl'ın kız arkadaşı ve araştırma ;ekibi... Güney Pasifik'teki Esa-ala Mağaralarında aylardır su altı kazı çalışması yürütmektedirler.Dünyanın en karmaşık tünel sistemine sahip  mağarada tropikal bir fırtına yüzünden sıkışıp kalmışlardır. Ekibin lideri olan Frank denize açılan bir çıkış olduğuna inanmaktadır ve bu çıkışı bulmaya çalışırlarken liderlik, insan zekası , doğanın izlerini okuma  gibi olguların önemi  filmde ön plana çıkarken . Şiddetli sular, çıkışı olmayan tüneller, ekip'in başına gelenler, azalan erzak ve ekipmanlar  kaçınılmaz son ...Kurtulmak mümkün müdür? Yoksa ölüm onları ziyarete gelinceye kadar mağarada hapis mi kalacaklardır.

Kesinlikle evde izlenmeyecek bir film 3D olarak sinemada izlenmesi gerekir ...İyi seyirler








16 Şubat 2011 Çarşamba

Şebnem Ferah Aşk Tesadüfleri Sever Flim Müzikleri

AŞK TESADÜFLERİ SEVER

                                                    AŞK TESADÜFLERİ SEVER


Aşk tesadüfleri sever ,gerçekten Türk filmleri içinde son dönemdeki abidik gubidik filmlere göre oldukça  başarılıydı .Söz konusu Türk filmi olunca destek için sinemaya gitmeye çalışanlardanız .Sevgililer gününde ise bu filmi izlemek için sinemaya gittik doğru bir seçimiydi bilemiyorum :).Çünkü ağlamaktan içimiz kıyıldı ben bi taraftan eşim bi taraftan ağla ağla bir hal olduk  .Çıktığımızda  ağlamaktan gözümdeki rimel ve göz kalemi göz yaşlarım sayesinde  tek vücüt olmuş  akmış ve sonuç panda gibi olmuştum :) .

Severiz biz böyle hikayeleri Türk'üz var kanımızda bi arabesklik ,göz yaşı oldu mu aşk da varsa hele birde imkansızlıklar tam bizliktir.Konuyu burdan anlatmak olmaz gidin izleyin derim .Hikayesi ,kurgusu,çekimler ve müzikler oldukça başarılı .İzlenmeli diyorum .


Diğer taraftan bu sadece benim düşüncem algılayışım olabilir ; yine bir konu alıntısı olmuş gibime geldi .Ben bu filmi izlediğimde direkt İnternetde ve emailerle bi dönem dolaşan  bir klip gözümün önüne geldi.o klipte de müzik ve hikaye kurgusu çok iyiydi .İzleken ne bileyim o japon klip aklıma geldi :) İzleyenler mutlaka hatırlar izlemeyenler ise http://www.izlesene.com/video/fotografc%20ierkekkuaforkizinaskijapondegilkor/1213775 bu linkten izleyebilirler. Sonuç olarak sezarın hakkı sezara Mehmet Günsur 'un hakkı yerli oscara :) Adam bu kadar mı iyi oynar söyelecek söz bulamıyorum kısaca mükemmeldi .Şimdi izlemeyenler olduğu için anlatamıyorum ama günboyu hastahanelerde çalışan biri olarak ben gözlemlesem ancak bu kadar olurdu :) mimikleri, attığı  adımları, kesik  öksürüğü  ,bakışı herşeyi on numaraydı :) Sevgili Belçim bilgin'de bu film sayesinde Yılmaz Erdoğan'ın eşi rolünden sempatik ve güzel oyunculuğa terfi etmiş  bence.  Ne dersiniz? İzleyin ve sonrasında benzerlik var mı diye  buradan yorumlarınızı paylaşın tartışalım ;))

İyi seyirler

13 Şubat 2011 Pazar

AşK


                                                                    AşK'ın son hali


Yazının rengide konu başlığına uygun olsun değil mi? Sevgililer günü dayatması altında yılda bir olsa da  heryerde AŞK ve kırmızı kalpler var.Ve bundan dolayı çok mutluyun . Ben her türlü seramoniyi seven biriyim bana göre 365 gün kutlanmaya değer . Doğum günleri , evlilik yıl dönümleri ,tanışma ay ve yıl dönümleri , ilk iş, ilk maaş,doğum ,diş buğdayı , tay tay durdu günü , yani kısacası coca cola gibiyim her şeyin kutlanması gerektiğine inanıyorum .Kutlamalar insanların farklılıklarını kaldırır ortak bir amaç doğrultusunda bir araya getirir ne renk kalır ne dil ne din herkes bir olur bu yeri gelir sevgililer günü olur yeri gelir yıl başı olur kısaca bu anlarda herkes bir yürek olur.

Yukarıda fotoğrafta görüldüğü  gibi bu da bizim AşK'ımızın son hali  yani Evlendik  :) 4 yıldır birlikteyiz ve bunun 2,5 yılı imzalı bir aşk halinde geçiyor ...:) Zaman zamanAşK nedir diye konuşurken bende herkes kadar yorum yapmış bilip bilmeden hummalı tartışmalara girmişimdir.AşK şudur, budur, bu olmalıdır, bu olmamalıdır demişimdir. Ama şuanda katlanan ,şekil değiştiren , çikolata ve vanilya kokan,güven dolu ,sıcak , huzurlu bir AşK içerisindeyken AşK nedir dense ? Kaparım gözümü başlarım sıralamaya



AşK sevgililer gününü beklemeden  hediye almaktır.
AşK sevgililer gününü beklemeden  yemeğe çıkmaktır.
AşK sevgililer gününü beklemeden sevgi sözcüklerini sıralamaktır.
AşK sevgililer gününü beklemeden küçük tatil kaçamakları yapmaktır.
AşK sevgililer gününü beklemeden süpriz yapmaktır.


AşK nöbet tutarken yanında olmaktır.
AşK hasta olduğunda sana hazır çorba yapmasıdır.
AşK pazar sabahı süpriz hazırlanmış kahvaltı sofrasında prenses gibi salınmaktır.
AşK sen çalışırken seninle hastahane hastahane yanında olup destek olmaktır.
AşK  işi dolayısı ile şehir değiştirirken haritada neresi olduğu mühim olmadan onunla gitmektir.
AşK  pazar günü herkes dışarıda olurken o filmlerini okurken yanında kitap okumaktır.
AşK  senin arkadaşını sevmediği halde ses çıkarmamasıdır.
AşK  onun arkadaşını sevmediğin halde hizmet etmektir.
AşK  birken iki olmaktır.
AşK  ona güvenip tek başına herkese kafa tutmaktır.
AşK kurufasülyeden nefret ettiğin halde ona pişirmektir.
AşK  rüyanda kabus görüp uyanıp yanında olduğunu görünce rahat nefes alıp uyumaktır.
AşK  kariyer beklentini hiçe saymaktır.
AşK  ona benzeyeceğini düşündüğün miniğin annesi babası olmaktır.
AşK  seni mutlu etmek adına  çırpınmaktır.
AşK  sevgi dolu gözlerle bakmaktır.
AşK  buselerle uyandırılmaktır.
AşK  sırtını kaşıyarak uyutulmaktır.
AşK  tavlada bilerek yenilmektir.
AşK  kahkahalarla dart oynamaktır.
AşK  scrabble oynarken hile yapmaktır.
AşK uzun tatil planları yapmaktır.
AşK  balayında sırt çantasını takıp onun hayalini gerçekleştirebilmektir.
AşK  senin sağlığını kendisininkinden fazla düşünmesidir.
AşK  onun için yemek pişirmektir.
AşK birlikte yaşlanmaktır.
AşK vsvsvsvsvsvsvsvsvsvsvsvsv......
AşK odur budur yada şudur ama bizimkisi bir güne yada buraya sığmayacak durumda herşeydir ...



                        Herşeyimsin bir tanem sevgiler günümüz kutlu olsun.



Atıştırmalık Un Kurabiyesi


ATIŞTIRMALIK UN KURABİYESİ
Un kurabiyesi nedense bana  çok zor gelmişti taki kendim yapana kadar. Yapımı oldukça kolay sık yapılabilir bir  kurabiye. Görünümü sert ama ilk ısırışta  kendini tarumar edercesine ağzınızda dağılıyor:)
hemen malzemelerine geçelim.


Malzemeler.
250 gr margarin diyor ama ben tereyağ kullanıyorum.
200 gr pudra şeker
3.5 su bardağı un
2 yemek kaşığı badem (soyulmuş)
kurabiye adeti kadar karanfil

Yapılışı .
Oda sıcaklığında yumaşamış terayağını derin bir  kaba alın , pudra şekerini de ekleyip karıştırın. Bu arada bir püf noktası var unu azar azar ilave ediyoruz. En az 9-10 dakika hamurumuz bembeyaz oluncaya kadar yoğuruyoruz. Ele yapışmayan bir hamur elde etmemiz lazım. Hamuru çok eğlenceli böyle köpükmüş gibi hissettiriyor. Hafifmiş gibi bir hissi var . Hamur kulak memesi kıvamında olduğunda ikiye bölüyoruz. Kulak memesi kıvamı diyoruz ama bu olay çok garip geliyor sanırım sadece alışkanlık!  çünkü  bazı insanların kulak memesi böyle minicik ve sert. O yüzden eline aldığınızda elinize yapışmıyor ve doygun bir yumuşaklıkta ise istenilen o yumuşaklık. İçimde kalmıştı bu konuya da açıklık getirmiş oldum. Devam edelim istersek kakao ekleyerek kakaolu un kurabiyeside yapabiliriz. Amaaa... bence un kurabiyesi bembeyaz olmalı :)

Çocukluğumda pastanelerde böyle kocaman üzeri çizikler olan un kurabiyelerini görünce çok sevinir annemden almasını  isterdim. Aldığında ise sadece bir iki ısırır bırakırdım doygunluk gelirdi. Nedenini yeni anlıyorum  250 gr margarin gerçekten fazla bir miktar o yüzden yılda bir iki yada özel bir misafiriniz için  yapılsa sağlık açısından daha iyi olabilir. Ben bu kurabiyeyi çocukluğumda bitiremediğim için küçük  toplar halinde yapmayı tercih ettim. Aslında becerebilseydim  armut şeklinde yapacaktım ama gece saat 01.00 civarı yaptığım için uğraşamadım .

Hamuru ikiye bölmüştük ya elinizde yada masanın üzerinde bu ikiye bölününen hamurları kendi içinde de ikiye üçe bölelelim  ve rulo haline getirip belli aralıklarla kesip elimizde ya benim gibi yuvarlayıp şekle sokalım yada becerebiliyorsanız armut  şekline getirelim .Elma yada armut şeklindeki hamurlarınıza sap görüntüsü versin diye üzerlerine karanfilleri saplayalım.

Kurabiyelerin kendisi yağlı olduğu için tekrar tepsiyi yağlamaya gerek yok ama ben rahat çıkarmak için yağlı kağıt serip üzerine aralıklarla yerleştirdim. 10 dakika önceden ısıttığım fırını 175 dereceye ayarlayıp 15 dakika üzeri hafif pembiş oluncaya kadar pişirdim. Bekletmeden çıkardım. Hamur yağlı olduğu için kendi sıcaklığı ile pişmeye devam eder. Hafif ılıkken  pudra şekeri serpip servise hazır hale getirebiliriz. Bir dahaki sefere yarısını  glazür çikolataya batırıp dondurmayı düşünüyorum .Çok güzel bir görüntü olacağı kesin.
Afffiyet olsun .


12 Şubat 2011 Cumartesi

Kuzen tülayın lahmacun böreği

                                     Kuzen Tülay 'ın Lahmacun böreği


Kuzenim'in yaptığı enfes ve pratik bir tarifi sizinle paylaşmak istiyorum .Tarif azıcık değişti hafiften kendi yorumumu da katdım ama çok lezzetli denemeye değer diye düşünüyorum.


Malzemeler :Yufka( ben hazır yufkadan yapıyorum malum çalışan bir kadın olduğum için pek vakit bulamıyorum artı bilmiyorum da. .:) , 3-4 adet kuru soğan , 500-750 gr arası kıyma, 2 kaşık domates salça ,3-4 adet domates , 3 adet ber,köri, pul biber,kuru nane,yenibahar,kimyon,karabiber,tuz,kimyon,kekik ,sıvıyağ



Öncelikle yufkaları önce ortadan ikiye sonra dörde sonra  sonra her dördüde ikiye bölerek üçgen yufkalar haline getiriyorsunuz. İç malzemesini hazırlmak için tavaya( ben vok tava kullanıyorum daha pratik diye düşünüyorum .) küp düp doğradığınız soğanları çok az zeytinyağı ile birlikte pempeleşinceye kadar kavuruyoruz, hemen biberleri ekleyip soğanla 3-4 dakika daha kavuruyoruz.Ardından kymayı ekliyoruz , ve kıymaların piştiğini anladıktan sonra  baharatları ekliyoruz , sırasıyla pul pul biberi,karabiberi,naneyi,yenibaharı, kimyonu,kekiği,,köriyi ve tuzu ekleyip  salçayı koyuyoruz , 2 dakika daha pişirdikten sonra küp küp doğradığımız domatesleri koyup hafif suyu çektikten sonra biraz soğumasını bekliyoruz.
Kalın sigara böreği  şeklinde sarıp ucnu suyla yapıştırıp arkasını çeviriyoruz. Yumartalarını sürüp böreğin karnına bir çizik atıp fırına veriyoruz öncedel ısıtılmış 175 C lik  fırına 30-35 dakika  pişmesi için fırında pişmesini bekliyoruz.Afiyet olsun .

10 Şubat 2011 Perşembe

Sağlıklı ve lezzetli balık yemek istiyorsanız buğulamayı tercih edin.Ve iki çeşit balık buğulama tarifi

Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) Su Ürünleri Fakültesi Avlama ve İşleme Teknolojisi Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Nermin Berik'in  yaptığı açıklamanın bir kısmını aktarıp lezzetli bir buğulama tarifi vermek istiyorum.


Sayın Berik'e göre  ''Haftada üç kez düzenli balık ve diğer su ürünlerinden tüketme vücudun tüm gereksinimini karşılıyor, her gün tüketmenin ise bir zararı olmuyor. Balık etinin yağ içeriğini temel olarak uzun zincirli çoklu doymamış yağ asitleri oluşturur. Bu yağ asitleri göz sağlığı, kanın akışkanlığı, beyin fonksiyonları, kalp krizi, kalp damar hastalıkları, damar sertliği, depresyon, migren, eklem romatizmaları, şeker hastalığı, yüksek kolesterol ve tansiyon ile kanser gibi pek çok hastalıktan korunmada önemli sağlık etkilerine sahiptir.''Yrd. Doç. Dr. Nermin Berik, söz konusu olumlu etkilerinin sağlanabilmesi için haftada en az 300 gram yağlı balık tüketiminin önerildiğini, uzmanların hamilelik ve emzirme döneminde olan kadınların anne ve çocuk sağlığı açısından haftada en az 3-4 kez balık tüketmesi gerektiğine işaret ettiğini kaydetti.



Halk sağlığını koruyacak başlıca doğal ilacın su ürünleri olduğunu vurgulayan Berik, bu ürünlerin bebeklerden, yaşlılara, hastalardan, sporculara, hamilelerden kısırlık tedavisi görenlere kadar herkesin sofrasında yer alabilecek koruyucu ve destekleyici ender gıdalar arasında bulunduğunu söyledi.








Karadenizde olup bu nimetten  faydalanmamak ayıp olurdu. Balığı sürekli tüketmek önemli ama nasıl tüketildiği de çok önemli. En lezzetli olanlarında biri tavası yani kızartması ama çok yağlı olduğunu ve ağır olduğunu düşünüyorum.Onun yerine buğulamayı tercih ediyorum. Buğulama denince annem'in yaptığı hamsi buğulama gelirdi ve pek sevdiğimi söyleyemem ama burada yeni bir buğulama var evdede yapılması hem kolay hem çok lezzetli. Balık kokusuda oluşmuyor ve çabuk pişiyor şimdi iki çeşit balık tarifi vermeye çalışacağım biride benim evde balık yaparken özellikle lüfer yada çupra pişirirken yapmayı tercih ettiğim tarif diyebilirim.
Yukarıda bakır tavanın içinde gördüğünüz evinizin dışarısında  restaurant da buğulama istediğinizde gelen ama evde de rahatça yapabileceğiniz bir yemek..
 

Malzemeler: Domates, maydonoz,biber( yeşil veya çarliston) tereyağ , balık (lüfer ,mezgit,çupra ,barbon vsvsvsv ) kaşar peyniri ,sıcaksu



Yeşil biberi , domatesi tereyağ ile hafif kavurup bakır tavada veya yanda kızkardeşime gelen serviste gibi güveç topraksı bir tava yada kapta biraz sulanıncaya  kadar pişiriyorsunuz üzerine (büyük balıksa) kılçığı alınmış balıkları koyup  biraz bekliyorsunuz üzerine bir miktar çok taşmayacak şekilde sıcak su ekleyip  iyice dometesin özünün balıkla birleştiğini anladığınızda kaşar peyniri üzerine koyun ve eridikten sonra maydonozlar ile servis yapın .Afiyet olsun .
Balık kokusu kalmadığı gibi ev de muhteşem kokuyor ve parmaklarınızı yiyecek kadar lezzetli oluyor .



Ebru'nun tarifi


Balık (çupra, levrek), tereyağ , defne yaprağı, soğan, biber,patates,domates ve domates sosu, sarımsak ,

Soğanları halka halka kesiyoruz ve folyonun üzerine diziyoruz  bir iki halka patates, domates  ve jülyen doğranmış biberide ekliyoruz üzerine temizlenmiş balıkları karnından ortadan yararak  yatırıyoruz. Balığın karnına fındık büyüklüğünde tereyağları koyuyoruz .Sonrasında solungaçlarına , karnına ve folyonun içine sarımsakları bolca koyuyoruz  Limon dilimlerini ve bir iki defne yaprağınıda koyup üzerine biraz domates sosu döküp folyoloru kapatıyoruz. Her bir balık için ayrı folyoda bu işlemi yaptıktan sonra folyoloyu tepsiye dizip üzerlerine bir iki yerden küçük delikler açıp en az yarım saat fırında pişiriyoruz.Hem çok sağlıklı,  hem de eviniz balık kokusuna maruz kalmadan nefis bir kokuyla sarmalanıyor.Afiyet olsunnn.


9 Şubat 2011 Çarşamba

KARADENİZ VE TRABZON MUTFAĞI


Trabzon iline ilk geldiğimizde Beşirlideki Serender Restauranda oturmuştum ve sabah 11:00 gibi ne yiyebileceğimi sordum .Garson bana Haşlamayı önerdi. İçerisinde ne olduğunu sorduğumda, et ve et suyu olduğunu söyledi .O saatte et fikri bana cazip gelmedi. Ama garsonun ısrarı üzerine peki dedim. Geldiğinde o kadar sevdim ki! 2-3 saat sonra bir tane daha istemiştim . Çok lezzetliydi. Ve lezzetini tereyağ'dan aldığını düşünüyorum. Bölgede Hamsi,karalahana, mısır unu ve Kuymak Trabzonda beslenmenin temelini oluşturuyor diye düşünüyorum. Hamsiyi öyle farklı tutuyorlar ki .Restauranda ne yiyebileceğinizi sordugumuzda .Balık , Hamsi, Et ve Tavuk diyorlar :) .Masaya genelde Minzi denilen çökelek benzeri peynir geliyor ve duyduguma göre sık tüketilen bir peynir, hemen her öğün yenirmiş. Tereyağı bölgede çok tüketiliyor hemen hemen her yemege koyuluyor ve hakikaten lezzetini tavan yaptırıyor. Vakfıkebir 'in tereyağı oldukça ünlü pastorize edilmiş ve markalaşmış .Ben yinede molozdaki Kadınlar pazarında satış yapan kırmızı yanaklı önünde 1-2 parça tereyağı bulunan teyzelerden almayı tercih ediyorum.Mısır unu oldukça sık kullanılıyor. Mısır ekmeği peynirli,minzili, yumurtalı, kabaklı, yağlı pide, hamsiliekmek, cumur denilen pide, en ünlü yöresel yemeklerdendir. Sabah kahvaltılarında un çorbası denilen Trima  içilirmiş.Genellikle sabah yada öğleyin yenilen kuymak yörenin en sevilen yemekleri arasındadır. Kuymak yapmak için tereyağ eritilir ve mısır ununa su katılır ve bulamaç kıvamına gelinceye değin kaynatılır. İçine isteğe göre peyniri bol miktarda eklenir .
Minzi, süt, haşlanmış ısırgan otu konularak pişirilir.Sanırım bunu kayınvalidemden duymuştum.Eşim ordulu ve onlarında yaptığı ve sevdikleri bir çorba. Kuskusu andıran çimdik makarnası da oldukça yaygın bir yemektir. karalahana çorbası ve balık çorbası da en sevilen ve en sık tüketilen çorbaların arasındadır.
Karalahana yığması da yörenin ilginç yemeklerindendir: İnce ince doğranan lahana tuzlanarak 15-20 dakika suda haşlanır, sonra süzülür. Ayrı birkapta soğan, salça ve kıyma kavrulur. Önceden pişirilen kuru fasülye ve lahananın içine bir çay bardağı pirinç eklenerek bir arada pişirilir. Ben pek sevemedim bunu ama bölgede sevilen yemeklerden biri.

Evett Hamsiye gelelim en son Hamsili pilav yedikten sonra hamsi ve pilav yan yana gelir mi ya demeyi bıraktım. İyi yapılan bi yerde yapılırsa afiyetle yenir.Buğulaması, pilavı, dolması,haşlaması, Hamsi kayganası, hamsi kuşu denen köftesi ,tavası karadeniz mutfağının vazgeçilmez yemeklerindendir.
Hamsi kayganası, hamsi kuşu denen köfte, turşu, turşu kavurması özellikle kış aylarında tercih edilir. Yörede tomara denen yabani bir bitkiden salata ve turşu yapılır. Sıkılarak suyu süzülen turşular, suda haşlanır, tereyağında kavrulur. Üstüne minzi eklenir.

Hamsi Kuşu: Hamsiler kılçıkları çıkarıldıktan sonra tuzlanıp mısır ununa bulanır. Soğan, nane ve maydanoz ince ince doğranarak iç hazırlanır. Birkaç hamsi avuca alınır, ortalarına hazırlanan iç konur. Balıklar çiğ hamurlaörtülür, yassılaştırılarak köfte biçimi verilir.Çırpılmış yumurtaya bulanarak tavada kızartılır.

Akçaabat köfte: 1930 yıllarında Akçaabat'lı lokantacılarının ortaklaşa yaptıkları, etlerin (Öküz ve Dana) bir araya getirilerek bir arada çekilen kıyma birbirlerine bağlanabilmesi için belirli ölçüde ekmek ve az miktarda sarımsak karışımı ile kendilerinin yemesi için yaptıkları köfteden çok büyük bir damak zevki yakalamışlardır. Bu damak zevkini artık lokantalarda kömürlü, ızgaralı ocaklarda pişirilmek kaydıyla öncelikle bölgeye tanıtımı yapılmıştır ve o tarihten günümüze kadar tüm dünyaya tanıtımı sağlanmış olup Akçaabat Belediyesi tarafından her yıl Ağustos ayında belirli gününde Festival olarak tanıtım için gerekli şenlik ve şölenler sürdürülmektedir.

KARADENİZ MUTFAĞINDAN YEMEK TARİFLERİ




LAHANA SARMA

Karalahana yaprakları haşlanır, suyu atılır. 2. su ile tekrar haşlanır, çıkarılıp sudan geçirilir. Parça et satırla küçük parçalara ayrılır. İçine soğan, domates, maydanoz, karabiber, tuz, pirinç yoğrularak yapraklara sarılır. Yeniden pişirilir. Trabzon'da yakın zamana kadar pirinç yerine mısır yarması (şoromul adı verilen el değirmeninde kabaca öğütülmüş mısır taneleri) kullanılırdı. Tenceredenin dibine yemeğe lezzet vermesi için büyük etli kemik parçaları konulurdu.

LAHANA KAVURMASI

Lahanalar yıkanp haşlanır, suyu dökülür. Trabzon yağı ile bir miktar içyağı bir sahanda eritilir ve bol miktarda soğanla kavrulur. Haşlanmış barbunya fasülyesi, tuz ve biber ilave edilip kavurmaya devam edildikten sonra en son lahana katılır. Kısa bir süre daha karıştırdıktan sonra sıcak olarak yenilir.


LAHANA DİBLESİ*

Karalahana seçilip haşlandıktan sonra süzlür. Bir tencerede bol soğan ve yağ kavrulur. Haşlanan lahananın yarısı tencereye konulur. Üstüne küp küp doğranan patatesler ve pirinç, karabiber tuz ve kalan lahana eklenir. Bir bardak suyla ağır ateşte pişirilir. Pişirildikten sonra bir kere karıştırııp servis yapılır.

* Ordu, Giresun ve Batı Trabzon

HARHAŞİ (DUDEYİ)*

Saplı karalahana yemeğinin Hopa'daki adı "harhaşi" (haşlama) dır. Arhavi ve batısında ise "dudeyi" (karalahana sapı) adı verilir. İlk önce saplı karalahana haşlanır, suyu dökülür. Yeniden taze su konulur ve haşlanır. İkinci haşlamada iç yağı (alima), acı biber (laşani pipeyi), sıvı yağ (yada tereyağ), tuz konulur. İyice pişirilir, piştikten sonra bir tepsiye çıkarılır. Kökler yanyana sıralanır. Üstüne bol ceviz, bir sahanda 4-5 diş sarmısak, tereyağı atılır. Yemeğin suyundan ilave edilip kaynatılır. Tepsinin üzerine dökülür. Sıcak mısır ekmeği ile yenilir.

* Laz yemeği

LAHANA EZME/VURMA*

Köksüz karalahana haşlanır suyu dökülür. İkinci defa su tazelenir. İç yağı, acı biber, terayağı yada sıvı yağ, tuz konulur. İyice pişirilir. Piştikten sonra ezilir. Yakın zamana kadar bzme işinde otantik mutfak gereçleri kullanılırdı. Trabzon köylerinde "gudal" adı verilen ahşap mikser Rize ve Artvin sahilindeki Laz köylerinde ise "kirza" adı verilen şekil olarak farklı ahşap alet kullanılır.
* Tüm Doğu Karadeniz

LAHANA ÇORBASI*

Ayıklanan lahanalar, el ile küçük parçalara ayrılır, sonra yıkanır. Lahana parçaları kaynar su içine atılır. Lahana haşlanan su dökülür. Yeniden su kaynatılır, ıılık suda bir gün bekletilmiş fasülyeler bu suya atılır ve yeniden haşlanır. Büyük parçalı mısır yarmaları, büyükçe bir kemik parçası (günümüzde et suyu), haşlanmış lahana parçaları ve iç yağı ve çok az mısır unu- arzu edilirse kırmızı biber- ilave edilirek pişirilir.

*Tüm Doğu Karadeniz

LAHANA TURŞUSU*

Haşlanan lahanalar, bidonlara su, sarmısak ve acı biberle birlikte doldurulur. İki hafta bekletildikten sonra soğanla kavrularak yenilir.
* Batı Trabzon, Ordu, Giresun

LAHANA YEMEĞİ*

Yıkanıp küçük parçalara ayrılan lahana yaprakları, kaynar suda haşlanırlar. Haşlanan su dökülür. Başka bir encerede haşlanan suya içyağı, kıyma, doğranmış soğan, tuz , mısır yarması - yöreye göre fasülye- ilave edilirek pişirilir.

LAHANA GULİYA *

Lahanalar önce ayıklanıp bol su ile yıkanır. Saplarıyla birlikte büyük parçalara ayrılarak bol tuzlu suda, bir kremul vasıtasıyla, bahçedeki gorelin yada evin hayatında bulunan ocağın tavanına bağlanmış olan orta boy kazanda haşlanır. Pileki ya da bir tepsinin dibi yağlanır ve üzerine bayatlamış mısır ekmek artıkları dökülür. Lahananın haşlama suyuyla mısır ekmekleri ıslatılır. Üzerlerine lahana yaprakları serildikten sonra üzerine kızdırılmış yağ gezdirilip saçayğın üzerinde hafif odun ateşinde pişirilir.

YABANİ LAHANA (GALDİRİK) YEMEKLERİ*

*Ziraati yapılmayan yazın bahçelerde kendiliğinden yetişen "galdirik" karalahanaya benzer bir ottur. Ordu civarında "galdirik" daha doğuda yabani lahana adı verilir.

Galdirik yemeği:Temizlenip yıkayıp soğuk suda haşlanır ve süzülür. Yeşil soğan ve pırasayla kavrulur.

Galdirik turşusu:Yıkanıp, haşlanan galdirik soğutulduktan sonra tuz, sirke ve sarmısakla birlikte bir kavanoza konulur. Yedi gün bekletildikten sonra sofraya çıkartılır.

Galdirik dolması (Sarması): Aynı karalahana sarması gibi, galdirik yaprağı kullanılarak dolmasıda yapılır.

YOĞURTLU PEZÜK*

Pezük ilk önce seçilip temizlenir, haşlanır, süzülür. Yağda kavrulan pezük hafif ılınınca üstüne sarmısaklı yoğurt dökülür. Fatsa, Kumru köyünde bu yemeğe “borona” adı verilir.

* Ordu,

PAZI BURMALISI*

Haşlanmış pazıların, soğanla kavrulduktan sonra bir hamurun içerisine konulup tepside pişirilmesiyle yapılan bir tür börektir.

PAZI YEMEĞİ

Pazılar önce ayıklanır daha sonra haşlanır. İnce parçalara ayrılan pazılar Ordu civarında salça, soğan ve yağla kavrulup içine bulgur ve baharat katılarak, Trabzon civarında ise soğan yağla kavrulup içine mısır yarması, nane, soğan (çok eskiden yabani soğan), kılçıkları ayıklanmış hamsi ilave edilerek yapılılır. Sıcak yada soğuk yenebilir.

*Ordu, Rize arasında yapılır.

PAZI KAYGANA*

Yıkanıp, küçük parçalara ayrılan pazılar, ince doğranıp tuzlanmış soğanlar, nane, maydanoz, yumurta ve mısır unu ile karıştırılarak bir tavada iki taraflı kızartılır. Pazıya Lazca sotoliya, Trabzon Rumcası Lames, Giresun Türkçesinde ise Pezük adı verilir.
* Tüm Doğu Karadeniz

SAKARCA YEMEKLERİ*

Sakarca mıhlaması: Sakarca temizlenir, haşlanır ve süzülür. Soğanla ve baharatla kavrulur. Kavrulan sakarca bir kez karıştırılır ve üstü kapatılıp 10 dakika bekletildikten sonra yenmeğe hazırdır.

Sakarca Kayganası: Mıhlaması gibi haşlanır, temizlenir ve süzülür. Suyu kalmayacak şekilde süzüldükten sonra börek tavasında önlü arkalı yumurtayla beraber kızartılır.

Sakarca Turşusu: Sakarca temizlenip, haşlanıp, süzüldükten sonra soğutulur. Bir kavanoza sarmısak, biber ve sirkeyle konulur. 3 gün bekletilir.

Çöklüce Çorbası: Fatsa’nın Kumru Köyü’nde (Kaynak: Necla Demiröz) Sakarca’ya Çöklüce denilir. Doğranan çöklüceler, kavrulan soğan ve salçanın içine atılır. Üstüne pirinç, tuz ve su eklenip çorba kıvamında pişirilir.

*Taze sarmısağa benzer, yaprakları daha incedir. Mıhlaması, kayganası, çorbası ve turşusu yapılır. Ziraati yapılmayan, bahçelerde kendiliğinden yabani olarak yetişen sakarca ilkbahar mevsiminde toplanır ve tüketilir. *Ordu - Trabzon arasında yenilir.

MANTAR (TİRMİT)*

Mantara benzeyen, beyaz, sarı, krem rengi olmak üzere çeşitli formlarda yabani olarak yetişen yöreye özgü bir bitkidir. Haşlanarak bol soğan ve yeşil biberle kavrulur. İsteğe göre yufka rasına konularak da yenilir. Fatsa’da soğan, yeşil biber, domatesle kavrulur ve içine mısır ekmeği doğranır. *Trabzon'un batısı, Ordu, Giresun

KEŞKEK*

Yörede buğdaya “keşkek” adı verilir, düğünlerde yapılan bir yemektir. Akşamdan bir tencerede ıslatılan keşkek bir gün sonra haşlanır ve ilk suyu süzülür. Ayrıca pişirilen tavuklar, kemiklerinden ayrılarak paraçalanır ve keşkek içine atılır. Birlikte pişirilen karışım servis yapılırken üstüne tereyağlı salça eritilir.

*Tüm Batı, ve Orta Karadeniz'de Trabzon'a kadar yapılır. Trabzon'da ise sadece Şal Pazarı (Ağasar) bölgesinde yapılır. Trabzon, Rize, Gümüşhane ve Artvin sahilinde bilinmez ve yapılmaz.

HAMSİLİ PİLAV*

Temizlenip , yıkanan hamsilerin kılçıkları hamsiler parçalanmadan çıkartılır. Otantik olarak yapılmak istenirse pilekiye, günümüzde ise tepsi yada güvece, hamsiler sırtları tabana bakacak şekilde yanyana dizilirler. Yağda kavrulan soğana, fıstık, kuru üzüm, tuz ve pirinç ilave edilirek iç pilav pişirilir. Pilava az miktarda şeker ve karabiberde katıldıktan sonra pilekideki hamsilerin üzerine yayılırlar. Tepsinin en üst kısmına kalan hamsiler sırtları tavana bakacak şekilde dizilir. Üstüne sıcak tereyağı dökülen tepsi saçyağaı yada fırında pişmeye bırakılır. Hamsiler kuruyup kızardıklarında yemek hazırdır. Lazca "kapçoni pilavi" denilen bu yemeğe Hopa civarında üzüm ve fıstık konulmaz.

* Tüm Doğu Karadeniz

HAMSİ KAYGANA (KARGANA)*

Mısır unu, buğday unutuzlanmış hamsi, maydanoz, süt, yumurta, yağ ve tuz. Tüm bu maddeler doğranarak inceltilir. Biraz sıvı yağla ağır ateşte suyunu çekene kadar pişirilir. Laz bölgesinde maydanoz yerine "kinzi" adı verilen kokulu yöresel bir ot kullanılıp kayganaya süt konulmaz yerine domates, ile sivri biber ilave edilir ve kargana adı verilir. Köylerde toprak zeminli mutfaktaki ateşin üzerine üç saç ayağı kurulur . Bunun üzerinde pileki de pişirilirmiş. Yemeğin üzeri incir yapraklarıyla örtülür, bu yaprakların üzerine köz konularak yukarıdan da ısınması sağlanırmış.



*Tüm Doğu Karadeniz sahili

HAMSİLİ EKMEK*

Özü mısır ekmeği olan ve içinde az miktarda salamura hamsi karıştırılnış bulunan ekmektir. Ekmek pişirmeye tahsisedilmiş pilekide pişer. Bir katıkla değil, pasta veya kurabiye gibi tek başına yenir. Normal ekmekten daha tuzludur. Yanında salatalık veya soğan gibi garnitürler mutlaka bulunmaktadır. Hamsili ekmeğe Lazca kapçon mçkudi, Trabzon Rumcasında ise Hapşozim adı verilir. Hamsili ekmek sade yapılacağı gibi içine pazı, pırasa, lahanada atılarak lezzeti atılabilir. Hamsili ekmek, "hamsi" konulmadan yapılırsa, Doğu Trabzon'da "mertezim" olarak adlandırılır. İlkbaharda yetişen yabani tür bir soğan (adını unuttum), nane (lözme), patates (yemasi), karalahana, iç yağı (steas), mısır unu, tuz yoğurularak pileki’de yapılan bir çeşit ekmektir. Günümüzde yabani soğan bulunması zor olduğundan kullanılmamakta normal soğan ve pırasa ile yapılmaktadır

*Tüm Doğu Karadeniz sahili



KUYMAK/ MUHLAMA/ HAVİTSİ/

Laz usulü muhlama: Unu tereyağı ile yakmadan kavurun . Trabzon peynirini iyice ufaladıktan sonra ekleyip sürekli karıştırarak eritin . Peynir tamamen eriyince 1,5 su bardağı suyu yavaş yavaş karıştırarak ekleyin . Koyu muhallebi kıvamına getirin. Sıcak servis yapın.

Hemşin Usulü muhlama: Mısır Unu yerine buğday unu kullanılarak ya da ikisini birbiriyle karıştırtırılarak yapılır. Diğer yörelerin muhlamalarından farklı olarak içine yumurta kırılır, kaymaklı süt eklenir ve soğan rendelenir.

Trabzon Usulü kuymak: Çaykara civarında Havitz adı verilir. Trabzon tümü ve Giresun sahil ve Rize'nin batı sahil kesiminde yapılır. Kaşar peynirine benzeyen "Televe" peyniri değil minci (Trabzon tuzlu ve kokulu çökelek peyniri) kullanılır. Un yağla kavrulmaz. Yağ eritildikten sonra minci ilave edilir, peynir hafif eriyince yağ yanmadan su eklenir. Daha sonra mısır unu yavaş yavaş karıştıralarak eklenir. Fokurdamaya başlayınca karıştırma işlemi bırakılır ve tereyağının kuymağın üstünde birikmesi beklenir , sıcak servis yapılır.

MALEZ

Süt kabağı (Kobalets) ve süt ile yapılan bir çeşit muhallebidir. Kabak iyice pişirildikten sonra sürekli karıştırılır. Pişince yumuşayan kabağın içi kaşıkla oyularak çıkartılır ve gudalla (ahşap el mikseri) ile ezilir. Daha sonra içine sürekli süt katılarak (yarım kabağa 2 kg. süt konur)tekrar karıştırılır ve pişmeye bırakılır .Biraz tuz ve şeker (bir kg süte 2 çorba kaşığı şeker) konur. Lazcası "Kabağiş Sütli" dir. Trabzon'lular ve Laz'lar tarafından yapılır daha batıda ve Hemşinlilerde bilinmez. Bununla birlikte "malez" lapa anlamında Rize Hemşinde kullanılır ama ineklere verilen yal kabındaki sebze karışımının adıdır.

TURŞİ KAVURMA

Fasülye turşusu ince doğranır. Bu arada bir tencerede bol soğan, teryağı (yada sıvı yağ) ile kavrulur. Üzerine turşu eklenir isteğe göre salça da eklenebilir. Turzu zaten acı olduğundan ayrıca acı ilave edilmez. Lazcası "turşi tahaneyi". Tüm Doğu Karadeniz'de yapılır.

TAZE FASULYE

Zeytin yağlı taze fasülye bilinen yöntemlerle pişirilir. Laz bölgesinde ceviz ve sarmısak öğütülerek yemeğin içine dökülür. kirza ile fasülye ile birlikte ezilir. Çok bulamaç haline getirilmez. "katsakuyi" adı verilen acı siyah erik marmelatından çok az miktarda mayhoşluk versin diye ilave edilir. Lazlar bu yemeğe "qvaneyi" adını verirler.

LAZ BÖREĞİ (BUREĞİ)

Elde açılmış üç yufka tepsiye serilir. Bu arada üzerine dökülecek muhallebisi hazırlanır. Muhallebide 1 kg süte 100 gr. buğdayunu, 2 yumurta, yarım kilo şeker kullanılır. Muhallebi kıvama gelince üç kat yufkanın üzerine boca edilir. Muhallebinin üzerine kızgın tereyağı dökülür. Teryağının üzerine ise karabiber serpilir. En üste 4 yufka daha örtülüp, fırına verilir. Çıkınca üzerini ıslatacak kadar şerbet gezdirilir. Laz bölgesinde yapılır.

ACİKA

Acika daha çok kahvaltıda bazen de kuru fasulye gibi yemeklerin yanında yenilen ve ana maddesi "kinzi" adı verilen maydonoza, kişniş otuna benzeyen kokulu yöreesel bir ottur. Fındık veya ceviz öğütülür, içine kinzi, acı biber ve bol sarmısak ilave edilir. Ezilerek birbirine karıştırılarak yenilmeye hazır hale geitirilir. Bu karışım eskiden "gobi" denilen ağaçtan yapılmış çukur çanak içinde taşla dövülerek ezilirmiş. Hopa ciavrında yapılan bir Laz yemeğidir.

FASÜLYE KAYGANASİ

Fasülyeler temizlenip, haşlanıp süzüldükten sonra börek tavasında önlü arkalı yumurtayla kızartlır. *Tüm Karadeniz.

FASÜLYE EZMESİ (PATİTÇ ÇİHLOMA)*

Fasülye pişirilir, koballe ezilir. İçine sarmısak ve tuz konulur. *Trabzon

BEZİRGENAŞ

Karadeniz köylüsünün hazırlanması kolay aperatif yemekleridir. Bayatlamış mısır ekmeği atılıp ziyan olmaması için yapılır. İki çeşittir: 1- Peynir, yağ ve bayat mısır ekmeği muhlama gibi pişirilir. 2- Fasülye (patitç) turşisi yağda kavrulur üzerine mısır ekmeği doğranır.* Trabzon

ZMİLANÇ (MERÜLCEN)

Böğürtlene benzeyen yabani bir bitkinin yumuşak kiremit reknli yumuşak dikenidir. Çocuklar tarafından çiğken bile yenilir. Olduğu gibi pişirilebileceği gibi turşusu yapılıp soğanlada kavrulabilir. Mıhlaması, soğan veya pırasayla kavurması yapılır. Trabzon'da "Zmilanç", Ordu civarında "merülcen" adı verilir. Ordu - Trabzon (dahil) arasında yapılır.

ZİLİHTA/ZIRİHTA

Buğday unu, yumurta, yoğurt ve su ile sulu hamur haline getirilirdikten sonra bir yağ kızdırılmış bir tavaya bir kaşık kaşık dökülerek kızartılır. bal veya toz şekerle yenilir. Tüm Karadeniz sahilinde yapılır.
 

Gezdim-Pişirdim-Yazdım Template by Ipietoon Cute Blog Design